Yaptığımız estetik uygulamaların psikolojik bir etkisi olduğu muhakkak. Bu psikolojik etki ve sonrasında gözlediğimiz mutluluk işten aldığımız keyfin bir parçası. Kime ne uygulanacağı, ne kadar uygulanacağı ve nerede durulacağına ise hastanın beklentileri ve hekimin önerileri birleştirilerek karar verilir. Yapabileceğimiz ve yapamayacağımız işlemler vardır; dokuyla uğraştığımızdan sınırlılıklarımız, buna karşılık yeni teknikler ve malzemelerle zenginleşen seçeneklerimiz vardır. Kozmetik yapan bir hekim bu işlemlerin psikolojisine dair bir klinik tecrübe ve sezgiye sahiptir ve yanlış beklentileri olan hastasına rehberlik etmekle mükelleftir; hasta durmak istemeyebilir, yeni işlemler isteyebilir ama yapılan yeterliyse dururuz.
Yakınlarda kozmetik işlemler uyguladığım ve sonuçtan da memnun kaldığımız bir hasta yaşadığı hoşnutluktan ürkerek “Estetik bağımlısı insanlar gibi olmaktan korkuyorum” dedi. Ben onun için hiç endişelenmediğimi fark ettim. İletişimimiz gayet iyiydi. Akılcı, makul beklentileri vardı, zarifti, abartılı bir zevke sahip değildi. Korkması gereken insanlar olduğunu ama kendisinin öyle bir psikolojik yapısı olmadığını konuştuk.
Estetik bağımlısı olabileceğinden korkmamız gereken insanlar kimdir? Az bilinen, hastaların sıkıntılarını sakladığı, teşhis konulana kadar ortalama 9-18 yıl vakit kaybedilen bir hastalıktan söz edeceğim: Beden algı bozukluğu (BAB). Aslında psikiyatri kapsamında olan BAB hastalarını psikiyatriden önce plastik cerrahlar ve dermatologlar görüyor. Toplumda elli kişiden birinde görülen bu hastalığa dermatologlar ve plastik cerrahlar hastalarının %14-20’sinde rastlıyor. Çünkü algılanan kusuru gidermek için ilk bize geliyorlar.
Ayna hastalığı diye de bilinen BAB, kişinin bedenindeki bir kusuru çok büyük algılaması, onunla yoğun olarak uğraşması ve kusurla orantısız derecede fazla sıkıntı yaşamasıyla seyreder. Kusur çok küçük olabilir hatta hiç olmayabilir.
Mutlaka denk gelmişsinizdir, çok güzel olduğu halde yüzündeki küçücük bir leke ya da sivilce nedeniyle derin mutsuzluk yaşayan insanlara. Pireyi deve yaparlar. Sürekli güzel olduğunun onaylanması ihtiyacı içindedirler. Dışarıdan şımarıklık gibi algılansa da kişi BAB ise o küçük, dikkat çekmeyen lekeyi kendisi de çok belirgin olan çirkinlik olarak algılamaktadır. Ne şımarıktır, ne de rol yapıyordur. Ya da medyada rastladığınız onlarca operasyonla doğal görünümünden uzaklaşıp tanınmaz hale gelen estetik cerrahi bağımlısı insanlar büyük ihtimalle beden algı bozukluğu hastasıdır.
Hastalık, ortalama 15-20 yaşlarında başlar ki bu yaşlar beden imgesine en duyarlı olunan yaşlardır. Ergenlerin yarısından çoğu bedenleriyle, görünümleriyle ilgilidir ve bedenlerinden mutsuzdur. Bu yaşamın doğal süreçlerinden biridir. Ancak ergenlerin %2 si beden algı bozukluğundan muzdariptir ve oldukça kronik seyreden bu hastalığın erken tanınması, tedaviye erken başlanması önemlidir. Hayali kusurla uğraşmak, okul, mesleki ve sosyal yaşantıyı kısıtlayabilir. Algılanan kusur nedeniyle zorlayıcı, tekrarlayıcı düşünceler, yoğun zihinsel uğraşlar söz konusudur.
BAB %93 oranında yüz ve kafadaki organlarla ilgilidir. En sık cilt, saç ve burun tutulur. Sırasıyla karın, diş, kilo, meme, kalça, uyluklar, kaşlar, genel yüz, zayıf vücut, bacaklar, yüz şekli ve büyüklüğü, dudaklar, çene, kollar, yanaklar, kulaklar… Erkek kadın oranı eşittir. Erkeklerde, cinsel organ, saçların seyrelmesi, beden yapısı ile ilgili algı problemleri daha sık görülürken, kadında cilt, kilo ve karın öncelikli. BAB’da uğraş bölgesi (kalça, cilt, meme vs.) kültüre göre de değişiyor.
Anoreksi, bulimiya gibi yeme bozuklukları BAB kapsamında ele alınmaz ancak benzerlikler de vardır. Erkeklerde görülen bigoreksi ise BAB alt tipi olarak ele alınıyor. Şimdilerde erkekler arasında moda olan kas geliştirme çalışmaları yapanların bazıları bigoreksiden muzdarip; ne kadar kas yaparsa yapsın aynada kendini zayıf ve çelimsiz görür, atletik göremez. Şişkoyum, çelimsizim algısı nedeniyle aşırı spor yapar. Anoreksi ve bulimiya için toplumda bir miktar farkındalık oluştu ama dikkat edilmesi gereken bir hastalık daha var gençlerimiz için; erkeklerde kas algı bozukluğu artmakta.
BAB bulguları kişiden kişiye değişse de bir profil çizebiliriz: Vaktinin çoğunu ayna karşısında geçirir. Sürekli aynada ya da selfie çekerek algılanan kusurunu kontrol eder, kusurunun değişip değişmediğini kontrol etmek için tekrar tekrar dokunma ve ölçme alışkanlığı geliştirmiş olabilir. (Bu kontrollerle rahatlamaya çalışır.) Başkalarının dış görünüşünü inceler ve kendininkiyle karşılaştırır. ( Sosyal medyada fazla zaman geçirebilir -tek başına kriter değil ama başkaları ile kendini kıyaslamak için sosyal medyayı kullanıyorsa bu sağlıksız bir alışkanlık haline gelebilir-.) Başkalarının onlar hakkında ne düşündüğü konusunda çok fazla endişelenir, hatta sosyal çekilme yaşayabilir. İmajıyla ilgili kaygılar nedeniyle belirli durumlardan kaçınır. Ortalama 4-5 yerini kusurlu bulur. Günde birkaç saati (ortalama 3-4 saat) algılanan kusuruyla zihinsel uğraş içinde geçirir. Ve bu süre giderek artabilir. Başkalarının kusurunu fark ettiği ve dikkat ettiği sanrıları, eve kapanma, iş yaşamında ve toplumsal yaşamda yeti kaybı olabilir. Kusurla ilgili ikna isteği ve görünümüne dair tekrar tekrar soru sorma, onay alma ihtiyacı, teminat arayışı içindedir. İlk anda yatışsa da söylenenlerle de ikna olmaz, kısa sürede eski düşüncelerine döner.
Obsesif davranışlar veya kompulsiyonlar geliştiriler. Örneğin, çok büyük ya da bariz olarak algılanan ben ya da çiller, akne ya da lekeler, küçük izler ya da cilt sıyrıkları, saç azalması; cildin pürüzsüz görünmediğine, meme ebadı, genital organ boyut ya da şekillerine dair zorlayıcı, kontrol edilemeyen düşünceler vardır. Algılanan kusuru sürekli kamufle etme (sivilcesine kat kat fondöten süren delikanlılar,) aşırı makyaj, aşırı bakımlı olma, bronzlaşma, saçlarını saplantılı olarak fırçalama, şekillendirme ya da örneğin şapka veya eşarp gibi örtücü kıyafetler giyme ve bazen cilt yolma davranışı görülebilir.
Algılanan kusurları düzeltmek için tedavi veya kozmetik ameliyat olarak “kusurlarını düzeltmeye” çalışırken aşırı miktarda para ve zaman harcayabilir. Algılanan kusurun düzeltilmesi için birden fazla tıbbi prosedürden geçebilir, çoğu zaman sonuçlardan tatmin olmaz. Kişinin beklentileri ve mükemmellik arayışına kozmetik işlemler asla yetişemez.
BAB’da içgörü derecesi (yani durumunun ne kadar farkında olduğu) değişkendir. Çoğunda içgörü zayıftır, ikna edilemez. Çok azında (%3) tam içgörü var. Kalanı değişen derecelerde içgörü sahibidir:
- Belirgin kusuru olmadığını bilir ama aşırı meşgul olur.
- Çirkinliğe dair aşırı değer verilmiş düşünceleri ve başkalarının dikkat ettiğine dair referans fikirleri vardır.
- Kusurun gerçekliğinden emin. Başkasının ona güldüğü, baktığı, dalga geçtiğine dair referans hezeyanları vardır. Kendini bir canavar ya da ucube gibi görebilir.
BAB sanrısal tipte (atipik psikoz, paranoid bozukluk denebilir) ve sanrısal olmayan tipte olabilir. Dönem dönem kusurlarına dair sanrısal atakları olabilir. Genellikle kronik seyreder, sanrısal uca kayabilir, belirtilerde alevlenme ve yatışma dönemleri olabilir. BAB hastalığı, depresyon, obsesif kompulsif bozukluklar, sosyal fobi, kaygı bozuklukları ile birlikte sık görülür. Şiddetli ise okulu bırakabilir, istifa edebilir, evden çıkmayabilir. Çok şiddetli BAB var ise intiharı düşünür ya da teşebbüs edebilir.
15-20 yaşlarında başlayan hastalık genellikle 32-33 yaşlarında tanı alıyor. Aradaki yıllarda neler oluyor? Neden bu kadar geç tanı konuluyor?
BAB hastası gizler zaten, sorulmadığı sürece sıkıntılarından bahsetmez, hastalığının farkında da değildir çoğunlukla. Büyük bölümü plastik cerrahiye ya da dermatolojik tedavilere başvurur önce. Kozmetik uygulamaların çekiciliğine kapılır, durum fark edilene kadar o dermatolog senin, bu plastik cerrah benim doktor doktor dolaşır.
Aşikar BAB görülen hastalara doktorlar estetik müdahaleden kaçınır. Estetik işlemlerin bu hastalığın tedavisinde yeri yoktur hatta yapılmaması gerekir. Beden algısı bozuk olduğundan estetik uygulama yapılırsa da sonuç başarısız olur. %81’i yapılan işlemin/operasyonun sonucundan memnun kalmaz. %88’inin semptomları kötüleşir. Tutun ki hasta sonucu beğendi, bu kez bedeninin başka bir yerindeki kusura odaklanır, kaygısı oraya aktarılır ve aynı döngü oradan devam eder. Sonuçta estetik müdahaleler hastalığı daha da ilerletir ve tedavisi psikiyatrik olan bir durum için vakit kaybedilmiş olur.
“Hastanın gerçekçi olmayan beklentisi” yaptığımız tüm kozmetik işlemlerde kontrendikasyonlar (yapılmaması gereken durumlar) arasındadır. BAB olan bireyin kafasında olan fiziksel mükemmellik imajı kozmetik tedavilerle ulaşılabilecek bir durum değildir.
Çoğu hekim bu konuda bilinçli ve tecrübelidir. BAB bulguları açık olmadığında birkaç soruyla hastayı tanıyabilir ya da sadece klinik sezgisiyle o hastayı almaktan kaçınır. Yine de belirgin olmayan vakalar ve hastanın gizleme eğilimi nedeniyle -bizde ve dünyada- hastalığın tanı almadan geçirdiği sürenin uzunluğu, yeterince akla getirilmediğine ve daha dikkatli olmamız gerektiğine işaret ediyor.
BAB Neden Olur?
Beden algı bozukluğu, nörobiyolojik, psikolojik, sosyokültürel nedenlerden kaynaklanır. Nörobiyolojik kısım biraz daha yapısaldır. Serotonin adı verilen bir kimyasalla ilgili bozukluk olması muhtemel.
Bilişsel bozukluklar var bu hastalarda: Bir resmi, bir yüzü algılarken beynimizin sağ yarısı bütüncül olarak bilgi işler, kaba hatlar ve bağlama dair bilgilerdir bunlar; sol yarısı ise daha detaycıdır ve parçaların bilgisini işler. Bu iki tarz bilginin birleşimiyle de toplamı algılarız. BAB hastaları, bir resmi algılarken parçaların ve bütünün özelliklerini anormal işliyor; bir yüze bakarken sol beyin yarıküreleri daha aktif oysa diğer insanlarda sağ yarıküre aktif. Yani BAB hastası aynaya bakarken bütüne dair özellikleri görmekten ziyade detaylara ve parçalara odaklı bir dikkat yanlılığıyla bakıyor ve görüntüsünü beyni o şekilde işliyor. O nedenle görüntülerini uygun bir bağlama oturtamıyorlar ve bir sivilce ya da leke büyük bir sorun gibi görünüyor onlara.
İşin kötüsü kendilerine acımasız, başkalarını kayıran bir algı bozuklukları var; kendi çekiciliklerini bağımsız değerlendiricilere kıyasla daha az bulmuşlar, çekici yüzleri ise başkalarının bulduğundan daha çekici bulmuşlar.
Sosyokültürel kısım; medya/sosyal medya’nın güzellik algımıza etkisi ayrı bir başlıkta değerlendirilmeyi hak edecek kadar ilginç. Medya baskıları ortada ve bu konuda değiştirebileceğimiz şeyler var ama o da hikayenin sadece bir kısmı.
Psikoloji kısmına gelirsek; BAB’da çocukken karşılaşılan yaşam olayları önemli. BAB olan çoğu hasta orta sınıf aileden geliyor ve katı bir eğitim almış. Ailedeki ve çevredeki tek tip güzellik anlayışı etken olabiliyor. Aile mükemmeliyetçi, aşırı koruyucu, engelleyici ya da ihmalkar olabiliyor, bunların sonucunda birey özgüven kazanamıyor. Mükemmeli isteyen eleştirel ebeveynler, sevilmediği, reddedildiği, ihmal edildiği algısı yaratıyor. Çocuklukta örselenme, kardeşle yarışma da olabiliyor bu hastalarda.
Bir ayak da çocuklar ve ergenlerin kendi aralarındaki ilişkilerinde. Arkadaşlar arasında örseleyici etkileşimler ve alaycı tutumlar BAB için zemin hazırlıyor. BAB olanların %60’ının çocukluk ya da ergenliklerinde dış görünüşleriyle alay edilmiş. Ergenlikte alay edilen kişiler erişkin dönemde de bedenini beğenmiyor.
TEDAVİ
BAB olan kişiye “Boşver takma” ya da “Haline şükret, insanlar aç” demekle düzelmez. Durum onun için ciddi ve algısı kendisi için gerçektir. Onlara destek olun ve onlar için orada olduğunuzu bilmesini sağlayın.
Aslolan psikiyatrik tedavidir. Bilişsel davranışçı terapi, SSRI grubu antidepresanlar ve gerekirse antipsikotik kullanılır. SSRI’lar serotonin sistemi üzerinden etki ediyor. Ve %50 hastada faydalı. Hastanın objektif bir gözle de estetik kusurları olabilir, kozmetik bir süreçten fayda görecekse bile dikkatle seçilmiş hastalar mutlaka çok disiplinli bir yaklaşımla, psikiyatri işbirliği ile ele alınır.
BAB olmasa bile hastanın kusuru ile kaygısı orantılı değilse, kozmetik tedavi öncesi psikiyatri görüşü almak en uygunudur.
Bilişsel davranışçı terapi ile de hastanın algısının geçmiş yaşam deneyimlerine ve o zamanki küçük düşme, aşağılanma deneyimlerine uzanabileceği anlatılır. Bilişsel çarpıtmaları hakkında ve bir resmi yargısızca, bütüncül görmek üzerine çalışmalar yapılır.
Hastaların iyileşmeyi tarifi tam hedefi vuruyor; iyileşmeyi “görsel bir algı yanılmasının düzelmesine” benzetiyorlar.
Hepimiz zaman zaman bedenimizle ilgili olumsuz düşüncelere sahip oluruz, görüntümüzü beğenmeyiz. BAB olanların farkı bu olumsuz düşüncelere yanıt verme biçimi, seçici dikkatlerinin algılanan kusura yoğunlaşması, olumsuz algının zihinsel olarak yorucu ve hayatı kısıtlayan bir uğraş haline gelmesidir.