Yaz yaklaşıyor. Havuz, plaj, bikini ve bol güneş ışığı… Uzun tunikler, pareolar, bacak bacak üstüne atmama, oturma pozisyonlarına özen gösterme mevsimi yani. İleri evre değilse biraz dikkatle saklanabilir ama hareket ve ışığın buluştuğu bir an mutlaka gelecek. Ne yaparsanız yapın; o denize girilecekse, kıyıda ilerlerken dalgalar dengenizi bozmasın diye sıkı basacaksınız, olmadı iskelenin merdiveninde birkaç adım atılacak, sahilde yürürken pareonuz açılacak esintiden… İllaki belirecek selülitler.
Selülit nedir, nasıl oluşur, nasıl önler ve tedavi ederiz bahsedeceğim ama önce Damokles’in kılıcı gibi tepemizde sallanan “ideal kadın imajı” ile çarpışalım.
Ergenlik sonrası kadınların %85-98 kadarında -ama hafif ama fazla- görülüyor selülit. Şişmanda, zayıfta, vücudu biçimli olanlarda, olimpik sporcularda, vücut geliştirme yapan kadınlarda, oyuncularda, fitness yapanlarda, bikini modellerinde … (Tabii ki bunlarda çok daha az miktarda görülür.) Beğendiğiniz bir modelin, aktristin adını google’a “cellulite” sözcüğüyle birlikte yazın, muhtemelen bir magazin muhabiri yakalayıp daire içine alıp servis etmiştir. Olur da birimizin gözünden kaçar diye okla işaret etmiş de olabilirler. Bir çırpıda rastladıklarım; Adriana Lima, Jennifer Lopez, Victoria Beckham, Kim Kardashian, Alessandra Ambrosio, Eva Longoria, Jennifer Aniston, Angelina Jolie, Cameron Diaz, Sharon Stone, Drew Barrymore, Julia Roberts, Salma Hayek, Halle Berry, Cindy Crawford, Elizσabeth Hurley, Hilary Swank ve dahi Victoria’s Secret modelleri…
Medyadaki güzel kadın resimlerine bakan kadınlarla ilgili bir çalışma gördüm. Dergilerde, televizyonda ideal olarak empoze edilen kadınları gören “sıradan” kadınlarda beliren duyguları incelemişler. Biz eğlencesine magazin okuyoruz/izliyoruz sanırken bildiğiniz şiddete maruz kalıyormuşuz yahu. “İdeal kadın” resimleri gördüğümüzde : Daha depresif ve saldırgan bir duygulanım haline geçiyoruz, özsaygımız, kendimize biçtiğimiz değer azalıyor, bedenimizden duyduğumuz memnuniyetsizlik artıyor, yeme bozukluğu varsa semptomlar artıyor. Yıllardır buna maruz kaldığımızı düşünürsek, kendimizi kötü hissetmeden, gönül rahatlığıyla bakabiliriz ikonların selülitli bacaklarına.
Selülit, daha çok uyluk, kalça ve karında görülen, cilt üzerinde düzensiz, portakal kabuğu tabir edilen çukurcuklanmalarla karakterize bir yapı. Bazen de göğüs, kolların yukarı kısmı, sırtın yukarı bölümü gibi kadın tipi yağ depolanmasının olduğu alanlarda yerleşiyor. Fizyolojisi tam olarak açıklığa kavuşmamış olsa da, kadın tipi yağ depolanması kavramı önemli çünkü selülitin oluşumunda rol alan pek çok faktörden en önemlisi östrogen hormonu gibi görünüyor: Çoğunlukla kadınlarda olur, ergenlik sonrası hormon aktivasyonu dönemiyle başlar, gebelik, menstruasyon, ve östrojen tedavisi sırasında şiddetlenir, erkeklerde androjen eksikliği yaratan durum ve hastalıklarda görülebilir, yine erkeklerde prostat kanseri nedeniyle östrojen tedavisi alınırsa selülit görülme sıklığı artar. Nadir durumlar dışında bu bir kadın meselesi dersek abartmış olmayız, ergenlik sonrası neredeyse tüm kadınlarda gözlenebildiğinden ikincil seksüel karakter olarak tanımlanıyor. İkincil seksüel karakter kavramı ile kast edilen, kadınla erkeği ayıran ama üreme organı ile doğrudan ilgili olmayan nitelikler. Kadınlarda meme büyümesi, kalçaların genişlemesi, erkekte ses kalınlaşması, sakal ve bıyığın çıkması gibi.
Şöyle bir tanımı da var selülitin: Ergenlik sonrası kadınlarda, gebelik ve emzirme döneminde gerekli olabilecek kalori kaynağını oluşturmak üzere yağ birikiminin artmasıyla karakterize fizyolojik bir durumdur. Hastalık demiyoruz, kadın bedeninin olağan bir yapısı.
Ciddi bir sağlık sorunu değil ama önemli bir kozmetik problem olarak algılanıyor. Kozmetik sektörü sayesinde son yıllarda daha çok gözümüze batar oldu. Bir de eskisinden daha fazla ve daha erken yaşlarda selülit görülüyor sanırım; hareketsiz yaşam, sıkı giysi ve iç çamaşırları, rafine gıdalar, son yıllarda etrafımızı saran ürünlerde bulunan östrojen benzeri etki gösteren maddeler (plastik kaplarda ve boyalarda bulunan bisfenol-A; böcek ilaçları, boyalar, yağ katkı maddeleri, temizlik malzemeleri, deterjanların içinde bulunan nolilfenol) gibi etkenler var.
Çoğumuzun gözüne belli bir evreden sonraki selülit güzel görünmüyor, kabul. Ama havuzdan, plajdan kaçınmak, bedenin görüneceği sporları yapmamak, soyunma odası kullanamamak, beyaz giysi giymemek, yetersizlik hissi, özgüven eksikliği, bikini giymekten, seksüel aktiviteden utanmak gibi sonuçlara yol açması düşündürücü. Selülit bir hastalık değil belki ama bazen algılanışı bir hastalığa neden oluyor, günlük aktiviteyi kısıtlayan, kişisel ilişkileri etkileyen boyutta bulgular veriyor. Yaşam kalitesine, benlik saygısına etkisi var. Sosyal ve duygusal hasara neden oluyor. Bu etki genç kızlarda çok daha belirgin. Velhasıl selülit saklanması gereken, utanç verici bir durum gibi değerlendiriliyor.
“Güzel” dediğimiz şeyin göreli bir tarafı var. İnsanın inanası gelmiyor ama, bir zamanlar selülit zenginliğin, sosyal statü yüksekliğinin, çekiciliğin ve seksiliğin simgesiymiş. Hareketsiz, diyetine dikkat etmeyen kadınlarda daha fazla olan selülit, “Benim hizmetkarlarım var, kılımı kıpırdatmıyorum, her şey ayağıma geliyor, istediğimi de yiyorum.” çağrışımlarına sahipmiş. Tıpkı bir zamanlar kadının güneş altında ırgatlık yapmadığının göstergesi olan “beyaz ten”in güzel bulunması gibi.
O dönemde değiliz, günümüzdeki çağrışımı “Hareketsizim, spor yapmayı sevmem, doğru dürüst beslenmiyorum, sigara da içerim…” olduğundan güzel ve çekici bulmuyoruz belki de. Kapitalizm, güzellik sektörü, içgüdü, değişen güzellik normları vs. her ne ise bizi rahatsız eden şey selülitte, yakın zamanda algımızda bir devrim olmayacağı aşikar; akşama kadar akıllı telefonlardan, televizyonlardan, gazete ve dergilerden bilinçdışımıza “ideal kadın imajı” akını var. O halde oyunu kuralına göre oynamak isteyenler için ne yapabiliriz ona bakalım.
Nasıl Oluşuyor?
Selülitten rahatsız olan ve azaltmak isteyen bir kişi dokuda neler olduğunu kabaca da olsa anlamalı. Selülit mekanizmasını bilmek, glisemik indeksten ya da gıdalardaki katkı maddelerinden haberdar olmak gibi, ömür boyu işe yarar. Heybeye konacak bir bilgi.
Neler oluyor selülitte? Sarı yuvarlaklar (deri yüzeyine yakın yerleşmiş olan yağ hücreleri ) büyüyüp alttan balon gibi cildi geriyor. Ama bağ dokudaki bantlar (beyaz çizgiler)bu gerilmeye uyacak elastikiyette değil, onlar kısa kalıyor ve o bölgelerde deri çökük, yağ dokunun dermise doğru pörtlediği bölgelerde ise deri kabarık görünüyor. Olay bu. Bu arada dokudaki gerginlik ve sıkışma nedeniyle damarlara baskı oluyor, lenf ve kan dolaşımı bozuluyor, göllenme ve basınç sonucunda dokuya damarlardan sıvı kaçışı ödem yapıyor. Böylece dokudaki gerginliği daha da artıran bir kısırdöngü başlıyor. Genişlemiş yağ hücreleri ve dokudaki ödem alttan ittiriyor, gerilemeyen bantlar deriyi tutunduğu yerlerden aşağıya çekiyor: Portakal kabuğu görünümü.
Bu niye sadece kadında oluyor?
Yağ doku arası bantların dizilişi kadınla erkekte farklı. Kadında(sağdaki) dermise doğru dikey yerleşiyor, erkekte(soldaki) ise çaprazlamasına bir ağ gibi. Bir de östrojen yağ yapımını testesteron ise yağ yıkımını artıran hormonlar. Özetle kadın, doğası gereği selülite yatkın.
Tek bir faktör yok selülite yol açan; dokuda dolaşımın bozulması, yağ miktarı artışı, ödem oluşumu, derinin elastikiyetini kaybetmesi, bağ doku yapısında bozulma görülüyor. Selülitle mücadelede yaptığımız/kullandığımız her şeyin bu mekanizlamaların en az birine etki etmesi gerek.
Selülite Yatkınlığı Artıran Nedenler
–Genetik: Bazı kişilerde daha sık görülüyor ama kader gibi algılanmamalı, yaşam tarzı değişiklikleri ile azaltılabilir.
-Obezite, selülit varlığı için şart değildir. Obezite ile belirginliği artar, kilo vermek görünümünü azaltabilir ama tamamen geçirmez.
-Selülit, kronik toplardamar yetmezliği ile beraber seyredebilir. (Her iki durum da, bacaklarda kılcal damar artışı, duyu bozukluğu, lokal ağrı yapabilir. Kalp damar cerrahına başvurmak gerekebilir bu durumda.)
-Kadın olmak, beyaz ırktan olmak, biotip ( Latin kadınlarda uyluk bölgesinde, Anglosakson veya kuzey ülkeleri kadınlarında karında yerleşme eğiliminde), yağ dokusu dağılımı.
-Yağ ve karbonhidratın bolca alımı –> insülin salınımı artışı –> yağ yapımı artışı…
-Fazla tuz alımı — > sıvı birikimi, ödem…
-Liften fakir diyet –> kabızlık– >bacaklarda toplar damarlarlarda basınç artışı —> dolaşım işlevinde bozulma damar dışına sıvı kaçışı, ödem…
-Hareketsiz yaşam tarzı –> yağ kütlesi artışı, kas kütlesi azalması +tendon ve kaslarda gevşeme–> bacaklarda azalmış kas pompalama mekanizması –> toplardamar bozukluğu…
-Sıkı giysiler, yüksek topuklu ayakkabılar –> baldır kasları fonksiyonunda bozulma, pompalama mekanizmalarında hasar…
-Uzun süreli aynı pozisyonda oturma ya ayakta durma –>dolaşım bozukluğu, damarlarda göllenme…
-Sigara içmek–> mikrodolaşımı etkiler, doku oksijenlenmesini bozar, serbest radikal oluşumunu artırır…
-Alkol–>yağ yapımını uyarır…
-Duygusal stresler–> stresle artan hormonlar kronik dönemde yağ yapımını uyarır…
-Gebelik–>prolaktin, insülin gibi hormonların artışıyla ve venöz dönüşe oluşturduğu mekanik bariyerle selüliti artırır.
Ayrıca, östrogenler, doğum kontrol hapları, antihistaminikler, antitiroid ilaçlar, antihistaminikler selülit oluşumunu artırabilirler.
TEDAVİ
Tedavi lafın gelişi, hatırlayın selülit fizyolojik bir durum, hastalık değil.
Selülitin yüzde yüz, kalıcı bir tedavisi yok. Bir tedavi uygulayacağız ve ömür boyu bir daha çıkmayacak diyemiyoruz. Ama azaltılabilir. Amaç da budur, tamamen yok etmek değil. Evre 3 selülit 1,2’ye, evre 2 ise 1’e düşürülebilir ki bu bile tatmin edicidir.(Kadınlar aşağıdaki evrelemeye bakarak kendine sorarsa anlaşılır; selülitimin azalması beni mutlu eder mi?)
Tedavi Yöntemleri
- Önlemek. Evet, tedavinin bir parçası, yaşam tarzında kalıcı bir düzenlemeyi içeriyor.
- İlaçlar: Haricen sürerek, ağızdan alarak, ya da enjeksiyonla.
- Fiziksel yöntemler: Masaj, pressoterapi, endermoloji, ultrason, radyofrekans, lazer.
- Cerrahi: Yüzeyel liposuction, subsizyon, yağ transferi.
Tedavi ettiğini iddia eden her ürün ve yöntem pek iddialı ama yayınlara bakarsak herhangi bir tedavi için (kremler, haplar, lazer, ultrason, mezoterapi, vb. )etkinliği kesin saptanmış net bulgular yok. Kısmi yararları olan çeşitli yöntemler var. İdeal olanı da tedavilerin kombine edilmesi çünkü tek başına yapılan tedavilerden daha faydalı bulunmuş.
Önlemek
Egzersiz: Selülitte esas olarak kilo verme amaçlı değil, kalça ve bacak arkası kaslarını (daha doğrusu nerde selülit varsa o bölge kaslarını) çalıştırma, güçlendirme ve böylece dolaşım sisteminin düzelmesi ve ödemin azalması için önerilir. Bu amaca yönelik olarak bazı egzersizler daha faydalıdır; yürüyüş, su içinde yapılan egzersizler, yüzme, merdiven çıkmak, koşu gibi. Egzersiz güne yayılırsa uzun süre hareketsizlikten ve aynı pozisyonda kalmaktan da kaçınılır. Sabahtan akşama dek koltuğa bağlı işler yapanlar için selülitin önlenmesi daha zordur.
Diyet: Bol lif içeren, bol su içilen, az tuzlu, rafine gıdalardan uzak… Buna mantık olarak şöyle bakabiliriz; diyet yağ kitlemizi artırmayacak, damarları güçlendirecek, yağ yapıcı bir hormon olan insülin salgısını artırmayacak, kabızlığa yol açmayacak, ödem atıcı tarzda olmalı.
Sigara içmemek: Sigara doku oksijenlenmesini de bozar, kollagen yapımını da, damarları da… Cildin elastikiyeti azaldıkça daha kolay pörtlüyor. Dermisi sıkı tutmak lazım.
Stres kontrolü: Bu en zoru. Spor belki iki işi birden görebilir.
Kıyafet seçimi: Nereden nasıl moda oldu bilmiyorum ama dar, vücudu sıkan kıyafetler ve dar iç giysileri “selülit gel beni bul” diyor. Dolaşımı engellemek için turnike bağlamak gibi bir şey. Vücudunuzun bir yerinde giysinizi çıkarınca izi kalıyorsa -ayak bileği, bacak, bel vs.- o bölgenin altında ödem oluşuyor demektir. Yüksek topuklar da bacak kaslarının pompalama mekanizmasına zarar veriyor.
Doğum kontrol hapları: Selüliti artırabildiğinden kar-zarar dengesi gözetilerek alternatif arayışına gidilebilir.
Östrojen benzeri maddeler : Bunları sızdıran plastik kap kacaktan, deterjandan, boyalardan sakınmak.
Etkisiz/Zararlı Yöntemler
-Elektrikli kas uyarıcıları: Zamanında güzellik salonlarında çok kullanılırdı. FDA bunun ve iyontoforezin vücut şekillendirmesi ve selülitlerin yok edilmesi amacıyla kullanılmasını sahtekarlık olarak niteliyor. Özellikle, fıtık, ülser, varis ve sara hastalığı olanlar uzak durmalı, alevlendirebiliyor hastalığı. Yanık da yapabilir.
-Vücut sargılama: Vücudu sarıp, bazen krem sürüp, bolca terleme yöntemleri; terlenen sıvı hemen geri alınacak, işe yaramıyor. Sıvı dengesi sorunu olanlara ve hipertansiyon hastalarına kesinlikle uygulanmamalı.
-Selülit giderdiğini iddia eden giysiler: İyi bir pazarlama taktiği gibi duruyor.
Selülit Kremleri
Haricen sürülen ilaçların/ürünlerin sınırlı bir etkileri var. Krem, jel, köpük, losyon, merhem vb. formlarda olabilir etken madde. İçinde dermisi güçlendiren ( retinoidler, hidroksi asitler…), kollagen sentezini artıran (retinoidler, c vitamini, soya, kozmetik peptidler…) damar ve lenf dolaşımını iyileştiren (silisyum, duvar sarmaşığı, ginko biloba, kırmızı üzüm,tavşan memesi gotu cola,tatlı yonca, kapsaisin…) antiinflamatuar ve ödem giderici (at kestanesi, papaya, ananas…), yağ eritici (kafein, karnitin…) bulunabiliyor. Kişisel fikrim şu: Krem sürmeyi seven kadınlar vardır, bir de asla düzenli krem kullanamayanlar. Krem sürmeyi kişisel bakımının bir parçası, kendini şımartma ritüeli olarak görenler selülit kremlerini günde iki kez (en az iki ay kadar) kullanabilir. Madem günde iki kez sürülecek o halde sürerken lenf drenajı yönünde masaj hareketleriyle sürmek bir taşla iki kuş sağlar. (Masajın şekli başka bir uzmanlık alanı. Çeşit çeşit masaj hareketi var, kaş yapayım derken göz çıkarmamak lazım. “Self lymphatic drainage massage” videolarından kabaca ne olduğuna bakılabilir ama doğrusu bir bilene danışmak.) Genel olarak deriye sürülen ilaçlarda 20 dakikada emilim sağlandığından ilacı sürdükten 20 dakika kadar sonra giysilerinizi giymenizi öneririz. (Kıyafetleri tedavi etmeyi amaçlamıyoruz sonuçta.) Masajla daha hızlı bir emilim olacağından, en azından 5-10 dakika lenf drenajı yönünde hareketlerle kremleri cilde yedirdikten sonra giyinmek uygun olur.
Kremler istenilen tabakaya ne kadar ulaşıyor emin değiliz. Ama dermisi güçlendiren etkileri katkı sağlayabilir tedaviye.
Kremlerde nelere dikkat edelim? En sık görülen yan etki alerjik ve tahrişe bağlı egzamalar. Fazlaca ve düzelmeyen kaşıntı, yanma, batma, kızarıklık gelişiyorsa içindekilere hassas bir cildiniz olabilir. Dermatologa danışmadan devam etmeyin. Ve tabii ki hasarlı cilde değil, sağlam cilde sürelim kremleri.
Selülit İçin Ağızdan Alınan Ürünler
Çoğu gıda takviyesi. Hedef aynı : Deriyi güçlendirmek, dolaşımı düzeltmek, ödemi azaltmak, yağ eritmek. Hatırlatalım; gıda takviyesi olan, bilmem hangi ülkenin geleneksel tıbbında yıllardır kullanılan, “bitkisel kökenli” tabir edilen – o da kimyasal bir formüle sahip bir bileşik sonuçta- hiçbir ürünü hekime danışmadan kullanmamak gerek. Kendisi yan etki yapabilir, aldığınız başka ilaç ya da gıda takviyeleri ile etkileşebilir. Selülitte kullanılan takviyeler için ayrıca tam olarak etkili diyebilmek için daha çok bilimsel çalışmaya ihtiyaç var. Hekiminiz size uygunsa önerecektir.
Mezoterapi: Ağrısız diyemem; n’apalım, “no pain, no gain.” Yağ eritici, dolaşımı düzenleyici, deriyi sıkılaştıran ürünleri doğrudan dokuya veriyorsunuz ve minik minik enjeksiyonlar dokuda aktiviteyi uyarıyor. İlkbahar aylarında birkaç seans yaza hazırlar.
Mekanik ve Fiziksel Yöntemler
Fırçalama: Bilimsel veri yok ama dolaşımı artırabilir, arkasından uygulanacak kremlerin etkinliğini artırabilir.
Masaj: Profesyonel tarafından yapılırsa dolaşımı artırabilir.
Endermoloji: Fransa menşeli, masaj ve mekanik vakumlama tekniğidir. Dolaşımı artırarak etki ettiği düşünülür.
Ultrason: Dokuda ısı ve kavitasyon etkisinden faydalanılır.
Radyofrekans: Dokuda ısı artışı sağlayarak etki eder.
Lazer: FDA onaylı 1440 nm nd yag cihazı selülit için iyi seçeneklerden. Hasta memnuniyeti de yüksek.
Cerrahi Tedaviler
Liposuction: Derin liposuction bir selülit tedavisi değildir. Derin dokudan yağ alınır, bölgesel incelme ve biçimlendirme sağlar o kadar. Ancak selülit tedavisinde yüzeyel yağ dokudan (derinin0.5-1cm kadar altından) yağ alınması yer bulmuştur. Ehil ellerde yapılması önemlidir çünkü uygun yapılmazsa selülit görünümünü kötüleştirme riski de içerir. Ultrason eşliğinde önce yağların parçalanması ve sonra emilmesi şeklinde de yapılabilmektedir. Plastik cerrah tarafından uygulanmalıdır.
Subsizyon: Deri altındaki fibröz bantların kesilmesi işlemidir. Çok belirgin çukurcuk olan yerlere özel iğnelerle anestezi ile uygulanır. Uygun hasta seçimiyle memnuniyet ve nispeten kalıcılık sağlar.
Yağ transferi: Çökük alanlara uygulanır.
Bunca şey arasından hangi tedaviyi öneriyoruz? Tek bir tedavi yöntemi ile geçebilen bir şey değil selülit. Hastaya, hekimin tecrübesine ve selülitin derecesine göre değişen kombinasyon tedavileri daha etkili. Ben mezoterapiyi seviyorum çünkü deneyimli olduğum, etkinliğini gördüğüm yöntem o. Hangi tedavi olursa olsun başarı sağlanması, düzelmenin korunmasını garanti edemiyor; bin bir emek, maliyet, zaman ile ileri evrelerden, evre bire düşürdüğümüz selülitlerde hasta yaşam tarzını değiştirmediği için bir iki yıl sonra -eskisi kadar olmasa da- selülit oluşumuyla yeniden gelebiliyor. Peki neler yapmalıyız, derseniz, tedavinin ilk basamağı olan önleme maddelerini hayatımıza dahil ediyoruz. O nedenle hekim kontrolünde bir tedaviye başlanacaksa bunun zamana yayılması ve hastanın yaşam tarzında kademeli ve istikrarlı bir değişiklikle paralel gitmesinin daha verimli olduğunu düşünüyorum. Sonuçlar daha kalıcı oluyor.
Özellikle genç kızlar için bir not: Mümkün olana ulaşmak için diyetti, spordu, masajdı, tedaviydi vb. çaba gösterebiliriz ama profesyonel beden konturu makyajı, profesyonel ışık sistemi ve fotoğrafçılar, üstüne bir de fotoşop’a karşı mücadele anlamsız da imkansız da. Görüntüdeki mükemmellikle ancak görüntünüz yarışabilir. Reel bedeniniz değil. Yine de yüzde yüz pürüzsüzlük istiyorsanız, indirin bir fotoşop programı, rahat edin.