Ah şu biyolojik yanımız! Binlerce yıllık kültürel evrimin, sosyalleşme tecrübesinin, eğitilmişliğin ardından kısacık anlarda bedenimizde beliren ürpertiler… Yazının konusu, üzerimizde taşıdığımız evrimsel bir miras olan “pilomotor refleks” yani tüylerin diken diken olması. Öyle alelade her olayda ortaya çıkmadığı, nadide ve yoğun duygular yaşadığımız anların, en çok da “huşu” duygusunun işareti olduğu için dikkate değer.
Deri; alabildiğine dinamik ve çok işlevi olan bir organ. Hisseder, korur, ayarlar/dengeler/uyum sağlar, tepki verir, ayırt eder, iletir, salgılar, haber verir, üretir…
Soğuk havalarda tüylerimizin kabarması vücut ısımızın kaybını hava gibi yalıtkan bir madde ile azaltmaya yönelik bir refleks ve hepimizde var. İlginç olan; korku, şok, aşırı heyecan gibi yoğun ve uçlarda yaşanan duygulanım anlarında da bu refleksin görülmesi. “Tüyler ürpertici” deriz, dehşetli bir olay duyduğumuzda; bir başarının ardından milli marş çalınırken, yıllar önce çok etkilendiğiniz kötü ya da harika bir an’ınızı hatırlarken ayaklanıverir tüyler.
Bir diğer yeri de romantik ilgi duyduğunuz kişinin beklenmedik bir anda eli elinize, kolunuza değdiğinde tüylerin kıpırdanıp pilomotor refleksin devreye girmesi. Şu meşhur “ten uyumu”nun belirtisi olarak görenler var bunu. Hatta, ten değmese, birbirine yaklaşsa -en sık da değmeye ramak kala- bile gerçekleşebiliyor. Yaşayanlar şüpheye yer bırakmayacak şekilde net bir deneyim olarak tarif ediyor çünkü neredeyse her yakınlaşmada hissettikleri ve gözledikleri bir durum (eş seçiminde feromonlar, kokusunu beğenmek, karında kelebekler uçuşması gibi bir işaret olması muhtemel).
Konserdesiniz, kendinizi kaptırmış müziği dinlerken kısacık bir anda
omurganızdan aşağıya derinizde dalga dalga yayılan hoş bir hissiyat eşliğinde sayısız tepecik beliriyor ve uçlarında dikleşen tüyleriniz; bir kaç saniyede ve binlerce minyatür tepecikle tavuk derisi gibi oluyor…
İnternette tüyleri en çok diken diken eden şarkılar listesi bulmak mümkün. Bir kaçını dinledim pek bir şey olmadı 🙂 Gözlemci konumunda dinlememle ya da kültürle, müzik beğenisine bağlı olarak etkilenme düzeyiyle ilgili olabilir. Ancak benim de her dinlediğimde tüylerimi diken diken eden şarkılar var.
Hoşnutluk duygusu yaratan ürpermeler olduğu gibi (soğuk suya dalmak, güzel müzik ya da sanat eserleri, ilgi duyulan kişinin hafifçe dokunması); rahatsızlık veren ürpermeler de var (tırnakla kara tahtanın çizilme sesi, vahşi bir hayvanla karşılaşmak, birinin çığlığını duymak, soğuktan titremek). Hoşnutluk verenlerde beyinde dopamin (ödül hissi veren her durumda salınan madde) salınıyormuş. İlginç olarak lunaparkta binenlerin çığlık çığlığa kaldığı hız trenleri, hem hoşnutluk hem de rahatsızlık hissi veren piloereksiyona neden oluyormuş, korkuyla hazzın sıradışı bir kesişim anı muhtemelen.
Mekanizma Ne?
Aslında hiçbir duygulanım bedenimizden ayrı var olmaz, tanımlanamaz ve düşünülemez ancak tüylerin diken diken olması bunun uç noktası. Kıl diplerindeki kasların kasılmasıyla gerçekleşen bu olayda irademiz dışında çalışan kaslar devrede.
El ayamız, ayak tabanı ve ağız vb. mukozalarımız dışında derimizin her tarafı kıllarla kaplı. Kılların diplerinde resimdeki gibi kaslar mevcut. Bu kasların kontrolü kol, bacak, çiğneme kaslarımız gibi irademizle olmuyor; düz kaslardır ve sempatik sinir sistemi denen bir yapıyla vücudun otomatik olarak, irademiz dışında sürekli kontrol ettiği kaslar bunlar. Kalp kasımız, bağırsak kaslarımız gibi yani.
Yoğun duygulanım anlarında salınan adrenalin sempatik sistemi uyarır. Sempatik sistem alarm anlarında “savaş ya da kaç” tepkisi vermeye yarar; kalp hızlanır, soluklar sıklaşır, kanımız kol bacak gibi organlardan çekilip hayati organlara yönlendirilir, deride elektriksel aktivite artışı olur ve tüyler dikleşir. İyi de sonuncusu niye?
Çeşitli teoriler var; bazıları henüz olgunlaşmamış geldiğinden yazmadım. Seçtiklerim: Atalarımız bizden daha kıllıydı ve hayvanlarda, kavga sırasında oluşan piloereksiyon(kılların dikleşmesi) cüsseli ve ürkütücü gösterir, ayrıca karşıdan gelecek pençenin boşa düşmesini sağlar:
Ayrıca soğuk havalarda kürkün arasında kalan hava yalıtım görevi görerek vücut sıcaklığının kaybını azaltır. Bizim kürkümüz olmadığı için insanda yalıtım fonksiyonu pek işe yaramaz ama yine de piloereksiyon kalmıştır (biz giysilerimiz ve moda akımlarımızla mutluyuz).
Bir kedi de korktuğunda tüyleri dikleşir.
Estetik Ürpermeler
Müzik dinlerken, şiir okurken, sanat eserine bakarken ya da bir filmin, oyunun belli bir sahnesinde, okunan kitabın bir pasajında yaşanan estetik ürpermeler hayatın zarif detaylarından biri.
Beklenmedik armoniler, ani ses değişimleri veya bir solo sanatçının etkileyici girişinde, kederli ya da coşkulu şarkılarda olabiliyor. Sıklıkla ense, omurganın üst kısmı, omuzlar, kol arkaları, saçlı deri, yanaklarda; bazen sırt, bel, kalça, göğüs ve bacaklarda görülüyor. Çok bireysel ve doruk bir tecrübe, unutulmuyor. Bir kişide tüyleri diken diken eden uyaran bir başkasında etmeyebiliyor ama sizde bir müzik piloreksiyona neden olduysa sonra dinlediğinizde de olur muhtemelen. Beyinde müzik, duygular ve fizyolojik cevaplar arasında bağlantılar var fakat yine de tam mekanizmayı bilmiyoruz.
İlginç bir teori, müzikteki beklenmedik ses değişimleri korku cevabını tetikliyor olabilir, diyor. Gerçekten de bir müziğin tüyleri diken diken etme ihtimalini artıran bazı akustik özellikler var: Yüksek sesli, çok sayıda kaynaktan çıkan, düşük perdeli (hayvanlarda saldırganlık işareti), duyma eşiği altındaki sesler (kulakla hissedilmez, ciltte hissedilir), çığlık benzeri sesler, sesin gittikçe yaklaşması (kreşendo, doğada tehlike işareti) ve sürprizler (tempo ya da ritmde ani değişme, beklenmedik armoniler, ani geçişler, frekans aralığının genişlemesi vb.). Bütün bu akustik faktörler sonuçta korku duygusunu tetikliyor aslında. Çünkü biyoloji sürprizlerden hiç hoşlanmaz. Bunu, “biyolojide hiç sürpriz olmaması, iyi sürprizden yeğdir” şeklinde ifade ediyorlar. Vücut, tahmin edilebilirliği sever ve herhangi bir sürpriz otonom sistemi alarm durumuna geçirir. Müzikteki beklenti ihlalleri olumlu da olsa korku uyaranı gibi algılanıyor. Birkaç saniye içinde de sönümleniyor (sakin ol, bu sadece müzik).
Kendinizi ürpertebilir misiniz?
Tüylerin istemsizce ürpermesi ilginç bir fenomen ama bunun istemli bir şekilde yapılabilmesi daha ilginç çünkü kıl kasları düz kastır ve indirgemeci bir fizyolojik bakış açısıyla insanın istemli olarak bunu yapması imkansızdır. Çünkü kıl kasları kol, bacak vb. çizgili kaslarımızın aksine irademizle değil, yerel hücresel faktörlere veya genel nörokimyasal çevreye göre kasılıp gevşerler.
Yapabilenler var ama: Tüylerinin diken diken olmasını istiyorlar ve oluyor. Bilimin konuya ilgisi geçen asırda 3 makale ile sınırlı. Bu asır için de durum pek parlak değil, geleceğe ve gençlere kalmış konulardan biri.
Bunu becerebilen kişiler sağlıklılar sadece otonom sistemleri bizden farklı çalışıyor. Olayın fizyolojik doğası ve duygusal bağlantıları çok az araştırılmış. Tek tek vakalar var. 32 kişilik bir yayında “huşu” ve “müzik dinleme”ye eşlik ediyor demiş katılımcılar. Bu 32 kişinin %80’i şöyle oluşturuyor; düşünerek/zihinsel konsantrasyonla ya da enselerinde, boyun ve kulak arkasında kas gerginliği yaratarak. Böylece enseden başlayıp kolların arkasından yayılan bir ürperme oluyor. Onlar için o kadar olağan ki bu olay, şapka takmak için kolunu oynatmak kadar basit. Bu kabiliyetlerinin hoş, zararsız olduğunu düşünüyorlar ve istemli/istemsiz sağlanan ürperti anlarını uzatarak duyusal deneyimin tadını çıkarıyorlar. Yani bir filmin etkileyici sahnesini ya da bir müziğin doruk noktalarını hissetmeyi uzatmak gibi bir şansları var. İstemli olarak tüyleri diken diken yapabilmek; yeni deneyimlere açık olan, doğayı/güzelliği takdir edebilen ve bir deneyime yoğunlaşabilen kişiliklerde daha sık görülüyor. Hayal güçleri daha aktif ve hayatta çeşitlilik görmeyi seven insanlar. Bu yeteneği elde etmek için bir eğitim yolu bilinmiyor, yaşayanlar bunu “keşfedilmiş” bir özellik olarak tanımlıyor.
Sonsöz
Otonom ve istemli işlevlerimizin sınırı bıçakla kesilmiş gibi net değildir. Örneğin solunumumuz normalde otonom kontrol edilir ama bilinçli kontrole de uygundur. Kan basıncı da otonomdur ama solunuma bağlı olarak değiştirilebiliyor. Biofeedback’le vücut sıcaklığını ve -bir kaç vakada- göz bebeği büyüklüğünü (oradaki kasın kasılıp gevşemesiyle) de değiştirebilenler var. Tüylerin diken diken olması bütün bunların arasında bir “şey”in – müziğin, filmin, hikayenin, anının, kişinin…- bizi ne kadar dolaysız ve yoğun etkilediğinin (dolayısıyla bizim o şeye ne kadar derin daldığımızın) belirteci. Üstelik gelecekte beden/zihin arayüzünü anlamak için işe yarayacak bir belirteç gibi duruyor.