Güzel’in İmalatı*

Hepimizin kafasında “güzel kadın,” yakışıklı erkek” üzerine belli imgeler, kriterler var.  Bunun bir kısmı doğadan kaynaklanan biyolojik ve evrimsel şablonlar ki daha önce bir yazıda söz etmiştim. Bir kısmı kültürel, yaşadığımız toplumun, miras aldığımız genetik kodların yarattığı Anadolu topraklarına özgü bir güzellik anlayışı. Önemli bir kısmı da global estetik endüstrisi kaynaklı, bilinçdışımıza dayatılan güzellik idealleri ki bu yazının konusu.

Eskiden moda dergileri, televizyonlar, sinema yıldızları, mankenler vardı, şimdilerde internet, instagram, facebook, youtube, influencer’lar…  Moda akımları, kimi güzel bulacağımız, bedenimizden ne kadar memnun olduğumuz üzerine söz sahibi.

Bu modeller günümüzde güzel kabul ediliyor. Ortalama kadın bedeninden daha inceler.

Bu adamlar da öyle. Kafaları bedenine oranla küçücük kalana kadar kas çalışmışlar.

2018 yılında dergilerde, televizyonda, instagram’da, reklamlarda vb. her yerde sürekli karşımıza çıkan normlar bunlar.

“Sıradan” kadınların magazin dergilerindeki çekici ve güzel kadın fotoğraflarına baktığında özdeğer duygularının zedelendiğini, kendilerini şişman bulduklarını, yetersiz ve çirkin hissettiklerini saptayan çalışmalar var. İnstagram, facebook , youtube vb. yeni iletişim araçları da magazin dergilerini aratmıyor. Rekabetçi, özsaygısı takipçi ve beğeni sayısına endeksli olan bir nesil yolda.

İnternet, hayatımıza kattığı onca olanağın yanında tedavi edilmesi gereken yeni hastalıklar da çıkardı. “Nomofobi” (cep telefonundan mahrum kalma korkusu, mobil erişim sağlanamayınca yaşanan kaygı), “hayatı kaçırdığımız hissi” gibi.  Hiçbir şeyimiz eksik olmasa da, bir elimiz yağda, bir elimiz balda, sağlıklı, mutlu vs. olsak da, instagram’da takip ettiğimiz akranlarımız bizden farklı bir şeyler yaşıyorsa eksiklik hissediyoruz. (Dijital haset.) İnternet bağımlıları ve diğer hastalıkları için “teknoloji klinikleri” açılmaya başladı.

İnternet ve sosyal ağların beyne etkileri inceleniyor. İnstagram, filtreli-filtresiz selfie’ler, beğeni sayıları, özsaygı, özdeğer vs. konusunda hummalı çalışmalar sürmekte. (Birkaç bulgu; Sosyal ağlar ile vücut imajı bozuklukları, yeme bozuklukları çalışmaları arasında ilişki var./ Selfie kültürü ve beden algı bozukluğu arasında da. Her selfie değil ama obsesif selfie çekmek bir problem gibi. / Selfie, yeni fotoğraf düzenleme teknikleri, instagram, snapchat gibi uygulamalardaki ilerlemeler insanların doğal güzellik algısını değiştiriyor. Bu durum kişinin benlik saygısını etkiliyor ve beden algı bozukluğunu tetikliyor.)

Günümüzde gıdaların besin değerleri, alınması gereken miktarları, metabolizma hızımız gibi faktörlerle belirlenen “sağlıklı beslenme bilinci” ne kadar olağansa ilerde de  “sağlıklı internet kullanma bilinci” o kadar olağan olacak. Medya ve internet okuryazarlığı bunun bir parçası. Dijital uyaran oruçları da.

Kafamızda oluşturulan güzellik idealleri -bazı yerlerde isabetle bahsedildiği üzere, “güzel miti”- davranışlarımızı, tüketim alışkanlıklarımızı, ilişki seçimimizi en önemlisi de bedenimize olan bakışımızı belirliyor.  Magazin dergileri takip eden bir kadın, oradaki beden normlarını içselleştiriyor ve tehlikeli diyetleri uygulamaya daha yatkın oluyor;  gerekliliği tartışılabilecek estetik cerrahi operasyonlara, solaryuma girmek gibi sağlıksız davranışlara daha istekli oluyor.   İnce bedenlere maruz kalan kadın, inceliğin cazibeli olduğu fikrini içselleştiriyor.

Okul öncesi çocuklarda ilk beden imajı ile ilgili sosyokültürel mesajların etkisi araştırıldığında 6 yaş altı çocukların bile vücudundan memnuniyetsiz olabildiği görülmüş.

Derde derman olur mu bilmem ama, Barbie bebeklerin gerçekçi ölçülerde ve çeşitli renklerde olanlarından yapmışlar.

Barbie’ye çil, çatlak, selülit ekleyebileceğiniz sticker’lar üretilmiş.

Ergenliğin beden imgesine ne kadar duyarlı, dış etkilere ne kadar açık bir dönem olduğunu “Beden Algı Bozukluğu” yazısında anlatmıştım. Beden memnuniyetsizliği, kızlarda anoreksi, bulimiya gibi yeme bozuklukları, erkeklerde bigoreksi hastalığına neden olabiliyor. Ergen birey, beynine medyadan/sosyal medyadan gelen mükemmel beden imajı sağanağı nedeniyle kafasında oluşan kusursuz kadın ve erkek imajları ile kendi imajının bu şablonlara uymaması sonucu yetersizlik hissi yaşıyor. Bu çağdaki kızlar ideal kiloda olsa da medya modelleri nedeniyle görünümlerinden memnuniyetsizler. Tam bir üretilmiş memnuniyetsizlik, üretilmiş mutsuzluk; bu çok acıklı, insanın doğasına bu denli yabancılaşması, sağlıklı ve olağan kiloda olduğu halde…

Medyada sadece kozmetik vb. reklamlarda değil arabadan bulaşık makinesine kadar en alakasız ürünlerin reklamında bile “mükemmel” kadınlar boy gösterdiği için kaçınmak güç, küçük yaşlardan itibaren en kritik yaşlarda kişilerin zihnine çirkinlik/değersizlik algısı yerleşiyor.

Bu arada güzele güzel demeyecek miyiz? Gördüğümüz, maruz kaldığımız modeller sahiden güzeller. Ama bi zahmet olsunlar, bu devasa bir sektör; dünyanın günümüz ölçülerinde en güzel kadın ve erkekleri -pazarda, hamburgercide, bir kuyrukta beklerken vb.- keşfediliyor. Özel diyetler ve spor programları ile yetiştiriliyor, bedenlerini, duruş ve yürüyüşlerini nasıl çekici göstereceklerinin eğitimini alıyor, profesyonel makyaj artistleri ile yüz ve beden makyajları yapılıyor, profesyonel fotoğrafçılar tarafından görüntüleniyor. Bu kadarla kalsa iyi, görüntüler dijital ortamda rötuşlanıyor. Onları gördükçe, kafamızda oluşan, yerleşen düşünce şu: Kadın/erkek böyle olur. Güzel budur.

Photoshop’un neler yapabildiğine bakalım:

Yüzdeki ifadeyi bile değiştirmişler; asalet efekti.

(Fotoğraftaki  pürüzsüz görünümü norm kabul edip, saten gibi bir cilt için  13-14 yaşında fondöten sürmeye başlayan kızlarımız var.)

Her an her yerde karşımıza çıkan filtreli, rötuşlu görüntülerden akan mesajlar bize bir kadının/erkeğin nasıl görünmesi gerektiğini empoze ediyor. Medya, internet bu ideal imajların yaratılması, yayılması ve pekiştirilmesinde en büyük faktör. Bütün kozmetik endüstrisi kadınların güzel olmaya hevesli olması, güzelliğini ve gençliğini kaybetme endişesi üzerine dönüyor. Kadına yeterince çekici olup olmadığı kararını verdirmek ve kendilerini suçlu hissetmelerini sağlamak, özdeğeri düşürerek hoşnutsuzluk, utanç  duygusu yaratmak işin püf noktası.  Medyada güzellik söylemi ile, mükemmel olma endişesine ikincil yaratılmış anksiyete ve özgüven eksikliği, kadınları tüketim kısırdöngüsüne sokarak ekonomik sistemin devamlılığını sağlıyor.

Sistem erkeklere, saç kaybı ve kaslı beden yapısı hakkında dayatmalarda bulunsa da kadınlar kadar  üzerine gitmiyor. Kadında kusur olarak görünen çizgiler, erkekte tecrübe, birikim, karakter, bilgelik belirtisi sayılıyor örneğin.

Yetersizlik duygusu oluştuktan sonra kişi reklam bombardımanına karşı savunmasız bir hale gelir. Artık bir ihtiyaç doğmuştur ve yetersizlik hissini gidermek için harekete geçmek zamanıdır:

Vaatler çok çekici…

Güzellik endüstrisi; moda, diyet endüstrisi, trendler, giyim endüstrisi, kozmetik endüstrisi, estetik cerrahiyi kapsar. Yaşlanma karşıtı tıp da aynı ölçüde büyük bir sektör.  Bir yanıyla bedeni disiplin altına almaya yönelik bir sistem. Biz hekimler bu devasa endüstrinin içindeki parçalardan biriyiz.

Yine de,  bu işten ekmek yiyen biri olarak böyle bir yazıyı rahatça yazabiliyorsam,  sadece sosyokültürel baskı, küresel piyasa değil kozmetik ihtiyaçları doğuran. Tüm bunların kadının genlerinde, içgüdülerinde dayanakları var.

Neden güzellik endüstrisi ve kozmetik uygulamalar bu kadar revaçta?

  • Görüntüyü iyileştirir, yoksa kimse ne para harcar ne de acısına katlanırdı.
  • Gençlik ve güzelliğin kutsandığı ve rekabetin önemli bir unsuru haline getirildiği –maalesef- toplumlarda yaşıyoruz. Eş ve iş bulmak için rekabet etme gücümüzü artırır.
  • Sosyal ve yakın ilişkilerdeki olumlu geri dönüşü artırarak kendine güven, psikolojik iyileşme sağlar.
  • Eş bulduktan sonra da onu uzun vadede elde tutmak için kozmetik yaptırılıyor. “Beğenen beğenmiş,” “alan almış, satan satmış” durumu yok yani. Reelde psikoloji bu deyimlere göre işlemiyor.
  • Kadınların günlük bakımlarını yapmadığında kendini kötü, güvensiz, çirkin hissettiğini, insan ilişkilerinin etkilendiğini gösteren bir çalışma var. Bakımlarını yapınca da “ iyi, özgüvenli ve güzel hissediyorlar, günleri güzel geçiyor.”
  • Makyajla, giyim tarzıyla ve kozmetik uygulamalarla sağlanan güzelliğin evrimsel olarak tercih edilen özellikler olduğunu, içgüdülere hitap ettiğini gösteren pek çok çalışma var.
  • Yaşlanma ve ölüm korkusu insan için kadim, köklü bir korku. Yoksa ölümsüzlüğün peşinden koşan, gençlik otunu arayan kralı anlatan “ Gılgamış Destanı” yazılmaz ve binlerce yıldan bugünlere kalmazdı.

Estetiğe ulaşma çabası da yaşlılığı geciktirme çabası da çok insanca. Müzelerde ilkel insanlara ait takılar, süslenme araçları gördüğümüze göre, kapitalizmle ortaya çıkmadılar. Güzellik endüstrisinden bağımsız olarak güzellik anlayışımızı rafine edebilir, algılarımızı bize dayatılan normlardan koruyabilir, gelgeç akımlardan uzak durabiliriz. (Gencecik kızlar ideal ölçülerde olan dudakları için “daha güzel olurdu sanki “  diye dolgu yaptırmak istiyor, bunu seksi buluyor, bu aralar moda çünkü.)

Yaşlanmak, doğal, fizyolojik bir süreç, hastalık değil, biricik ömrümüzün bir bölümü.  Biz bunu yavaşlatabiliyoruz, daha güzel bir yaşlanma için yardımcı olabiliyoruz, bazı bulgularını geri çevirebiliyoruz ama bu, yaşlanmayı külliyen reddetmeden gençlik fetişiyle ruhu ve bedeni cendereye sokmadan yapılabilir. Yaşlanmak genç kişilerde bile psikososyal bir korku haline gelmiş durumda. 25 yaşındaki bir kadın ilerde kırışmamak için botox yaptırmak isteyebiliyor, en güzel yaşlarını bu korkuyla geçirmek yerine tadını çıkarabilir oysa.

Kendimizi Korumak İçin

Midemize gösterdiğimiz özenin azıcığını beynimize göstersek yeterli. Güvenmediğimiz gıdayı yemiyorsak, güvenmediğimiz bilgiyi de kabul etmeyeceğiz. Aşırı yemekten kaçınıyorsak, aşırı bilgi ve uyaran yüklemesinden kaçınacağız. Ama arada oruçlarla da sistemi dinlendireceğiz. Hep aynı çeşit yemek sağlıksızdır, farklı kaynaklardan bilgi alacağız vb. Beynimize tepiştirdiğimiz yığınla çöp bilgi bize zarar vermiyor diye düşünmeyin, hepimizin dikkat süresi kısaldı. Dikkatini toparlayamayan kişi kendisi düşünce üretemediği gibi telkine açık hale gelir ve reklam sektörü ne derse onu yapmaya hazır olur.

Bu devirde bilginin hasına ulaşamayan insan ya tembeldir, ya da düşünceleriyle uyumlu olan bilgiyle idare edecek kadar konforuna düşkündür, düzeni bozulsun istemez. Evet, medyadan, tüketim toplumundan kaynaklanan bir sağanak var bilinçdışımıza. Bilgi yığınları popüler akımlar üzerinden yürüse de aklınıza gelebilecek her konuda, hobiniz, modada bir tarz, ilgi duyduğunuz bir sanat ya da bilim dalında,  dünyanın en yetkin insanlarının ürünlerine, fikirlerine, eserlerine ulaşabilir, onların ruhu bile duymadan öğrencisi olabilir, kendinizi geliştirebilir,  hatta soru sorabilirsiniz. Bu benim çocukluğumda, gençliğimde olmayan bir lüks. Bu mucizevi olanak artık köyde yaşayan biri için de var.

 

  • Bu bağlamda ülkemizde de dersi verilen medya ve internet okuryazarlığı önemli. Medyaya ve internete eleştirel bakabilmek, enformasyon fırtınaları arasında eğriyi doğrudan, önemliyi önemsizden ayırmamızı sağlar. Böylece internette yazan her şeyin doğru olmadığını, reklamı yapılan her ürünün kaliteli olmadığını, görseli olan her şeyin gerçek olmadığını fark edebiliriz. (Kaldı ki medya da öcü değil, örneğin, sağlık eğitimine katkıları var.) Ama çocuklar gördükleri rötuşlu görüntülerin gerçek olmadığını bilmeli.

Medya okuryazarlığı ile benlik saygısı artırılarak isteğe bağlı estetik cerrahi oranı düşürülmüş. (Çalışma  İran’dan.)

  • Dijital değişim feragatnamesi: Moda dergisi reklamlarında idealize edilmiş görüntüler dijital olarak değiştirildiğinde okuyucuları bilgilendiren bir çeşit feragatname taşıması gerektiği önerilmiş. Ör: “Uyarı: Bu görüntü dijital olarak değiştirildi.” Ya da “Rötuşsuz” yazan bir etiket kullanılacak. Gıda etiketleri kadar önemli bence.
  • Sosyal medyanın ergenlerde vücut memnuniyetsizliğine katkısını azaltmak için olumlu ebeveyn etkisi ve destekleyici okul ortamı önemli. Yalnız kalan çocuk bu etkilere karşı daha savunmasız.
  • Bazen de sebep, medya normlarını içselleştirmiş, sizi sürekli eleştiren, kusurlu bulan ve kalıplara sokmaya çalışan bir sevgili/eş olabilir. Ben öneremem ama çareyi anladınız.
  • İdeal medya görünümlerinden seçici olarak kaçınmakla daha az maruz kalmanın içselleştirmeyi azaltacağı düşünülüyor. Bu görüntülerin beden algı bozukluğu semptomlarını artırdığını biliyoruz. Örneğin,  facebook kullanımı ile görünümünü akranları ile karşılaştırma, endişe ve düzensiz yeme davranışı  artıyor. Nasıl ki tansiyon hastasına tuz kısıtlaması öneriliyorsa bu tür durumlarda sosyal medya, tv, internet, moda dergileri kısıtlaması gündeme gelebilir.
  • Yeme bozukluklarında tedavide başarılı olan programlarda; beslenme düzenlenmesinin yanı sıra medya okuryazarlığı, sosyokültürel baskı, vücut kabul/memnuniyeti konuları da işleniyor.
  • Feminist bir görüş: “Sosyokültürel baskı→ince beden idealinin içselleştirilmesi→kendini nesneleştirme→vücut memnuniyetsizliği artışı” döngüsünü feminist düşünceler kırabilir, antidotu olabilir, diyorlar.
  • İtalya ve Fransa’da kozmetik cerrahi için reklam yapmak yasaklanmış.

Son olarak; size durduk yere kendinizi çirkin, değersiz ve yetersiz hissettiren her koşul şiddet içerir. Medya aracılığıyla da olsa, reklam aracılığıyla da olsa, eşiniz aracılığıyla da olsa… Estetik arayışı çok zevkli bir uğraştır ve bunu yetersiz hissederek değil bir sanat eserinden keyif alır gibi tadını çıkararak yapmayı hepimiz hak ediyoruz.

 

 

*Yazıyı hazırlarken, Chomsky’nin “Rızanın İmalatı” kitabı sık sık aklıma geldiği için başlık böyle oldu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir